TR
Çok sevdiğim Doğan Cüceloğlu’nun Savasçı adlı kitabını altını çize çize bitirdim. Beni etkileyen bir paragraf üzerine düşündüm. Ve ortaya bu yazı çıktı.
Yazıda ilgi alanım olan kültürlerarası farklılıklar ile sınırlar, özdeşim ve yabancılaşma konularının nasıl bağlantılı olduğunu -Hollanda ve Türkiye’den örneklerle- açıklamak istedim.
Eğer konu ilginizi çektiyse, hadi başlayalım.
BİRBİRİYLE İLİŞKİLİ ÜÇ KAVRAM
Frederick Perls, Gestalt terapisinin kurucusu, bireyin kendisi ile çevresi arasındaki sınırların psikolojik sağlık için taşıdığı öneme dikkat çeker.
Perls'e göre ilk farkında olduğumuz sınırlar cildimizle belirlenir; yani derimizin altında bana ait olanla dışarıda kalan öteki şeyler ayrılır. Daha sonra psikolojik anlamda bana ait olan şeylerle dışarıda kalanları ayırt etmeye başlarız. Özdeşim ve yabancılaşma kavramları da işte tam bu noktada anlam kazanır.
Ben neyim, ben kimim sorusuna verdiğimiz yanıtlar özdeşimimizi oluşturur. Bu cevaplar, kendi ihtiyaçlarımızın ve duygularımızın da farkına varmamızı ve onlara sahip çıkmamızı sağlar. Ve işte bu sahip çıkma hali, sınırlarımızın oluşmasını da beraberinde getirir.
Sınırlar bir anlamda zihinsel ‘Kapsama Alanı’ gibi çalışır: ‘Ben ve benim dünyam neleri kapsıyor? Neleri bu belirlediğim sınırların içine alabiliyorum, neleri almıyorum?’ Sınırlarım içinde olanlara olumlu bakarız - onlar bizim “dostumuz, yakınımız, tanıdık” olanlardır-. Diğerleri ise, sınırlarımızın dışındadır; onların ihtiyaçları ve hikâyeleri bizi çok da ilgilendirmez hale gelir.
Sınırlar ne çok dar, ne de çok geniş olmalıdır. Aksi takdirde yanlış sınırlar, kişinin özdeşim süreçlerini de bozar: Kişi bazen kendini kaybedecek ölçüde başkalarının değerlerini benimser ya da tam tersine kendini bütünüyle kapatır. Bu iki uç da sonuçta - ya kendimize ya da çevremize karşı- yabancılaşma yaratır. Perls, gerçek doyumun ve sağlıklı kimlik duygusunun, bu uçlar arasında dengeli bir temas kurmakla mümkün olacağını savunur.
KÜLTÜREL FARKLILIKLARDA DENGE ARAYIŞI
Yukarıdaki teorik bakış açısı, günlük yaşamlarımızda ve kültürel deneyimlerimizde de kendini net bir şekilde gösterir. Modern toplumlarda, birey olma ve ait olma arasındaki gerilim, hepimizin kendi hayatında tekrar tekrar sınandığı bir zorluktur. Hele bu dengeyi başka bir kültürün içinde kurmaya çalışıyorsanız, bu süreç daha da karmaşık hale gelir: Özdeşim ve yabancılaşma konuları gündelik hayatta karşılaştığımız anların tam ortasında yer alabilir.
Bireyselci toplumlarda sınırlar genellikle çok net çizilir. İnsanlar birbirlerinin alanına saygılıdır ve özel hayata müdahale etmezler. Hollanda’da kendi ayakları üzerinde durabilen, bağımsız bireyler olmak hem bir toplumsal değer hem de kişisel bir gurur kaynağıdır. İlk başta bu, özgürlük ve bireysel özerklik gibi değerleri destekliyor gibi görünse de, zamanla bu net çizgiler ilişkilerin yüzeysel kalmasına neden olabilir.
Örneğin Türkiye’de alışık olduğum -eski- komşuluk ilişkilerinde, insanlar birbirine habersizce uğrar, çay içmek için kapıyı çalardı. Hollanda’da ise, çoğu komşuluk ilişkisi selamlaşmanın ötesine pek geçmez. Bir kahve içmek için haftalar öncesinden randevulaşmak gerekebilir.
Hollanda’da yeni arkadaş edinmek de kolay değildir. Uzun yıllardır oluşmuş sosyal ‘çemberlerin’ içine kolay kolay alınmazsınız. Ve bu sınırların içine giremeyince sadece kültüre değil aynı zamanda kendinize de yabancılaşma riski taşırsınız.
Üstelik bu durum sadece farklı kültürlerden gelen insanlar için değil, uzun yıllar yurtdışında yaşamış Hollandalılar için de geçerli. Çünkü bir kere kendi sınırlarını genişlettiklerinde eski sınırların dar kalıplarına yeniden sığmak kolay olmuyor. Ya da karşı taraf sınırlarını açmak istemeyebiliyor.
Sonuçta, herkesin kendi sınırlarına çekilmiş, adeta kendi adasında yaşıyor gibi olduğu bir toplumda, kendinizi bu adalar arasında dolaşan yabancı bayraklı bir tekne gibi hissetmeniz çok doğal bir duygu olabiliyor.
SENTEZ & DENGE
Yurtdışında dengemi kurmaya çalışırken, özdeşim kurduğum değerler ile yeni toplumun değerleri arasında bir ikilem yaşadığımı fark ettim. Kendi kültürümün alışkanlıklarına sıkı sıkıya tutunsam yeni çevremde yabancı kalacağımı, yeni kültürün normlarına bütünüyle uyum sağlasam bu kez de özüme yabancılaşacağımı hissediyordum.
İşte bu noktada, Perls’ün ‘sınır çizme’ kavramı hayatımda somutlaştı. Kişi, hangi değerleri içeri alıp hangilerini dışarıda bırakacağını yeniden tartmak zorunda kalıyor. Bu değerlendirme süreci, tatmin duygusunun ve öz-benliğin anahtarı.
ÖNCE FARKINDALIK
Sınırları esnetmenin ilk adımı onları fark etmek -ki bilinçli bir çaba içine girilebilsin. Ancak içine doğduğumuz kültürde bu farkındalığı geliştirmek her zaman kolay olmuyor. Sınırların “otomatik” olarak inşa edildiği yerlerde yaşamak, bireyin bu sınırları sorgulamasını gereksiz kılabiliyor.
Bir Hollandalı tanıdığım, farklı kültürleri tanımak için sık sık Afrika’ya seyahat ettiğini ve bakış açısını genişlettiğini söylüyordu. Sohbet ilerledikçe orada sörf yapabildiğini ve fiziksel farklılıkları sayesinde dijital eşleşme platformlarında çok daha fazla beğeni aldığını söyledi. Hollanda’dan Afrika’ya ulaşmak için katedilen fiziksel mesafe oldukça fazlaydı ancak bilişsel ve duygusal anlamda katedilen mesafe ne kadardı, tartışılır. Özdeşim; ‘ben kimim?’ sorusuna cevap verdiğimiz öğelerdir demiştik. Benim bu örnekte gördüğüm katedilen mesafenin katkısının sadece kendi bireysel yaşam tarzının ve maddi ihtiyaçlarının başka bir coğrafyada tatmin edilmesi gibi geldi.
Bu seyahat hikayesi benim için ilgi çekiciydi. ‘Öteki’ni (bu örnekte Afrika) bir tatmin nesnesi olarak görmek, yalnızca başkasına değil, kendimize de yabancılaşma yaratmaz mı?
... 1. BÖLÜMÜN SONU
Bu konu beni niye ilgilendiriyor?
Yıllar önce kültürel dışlanma üzerine yüksek lisans tezi yazmış, bugün iş dünyasında kültürel çeşitlilik üzerine çalışan biri olarak bu konulara özel bir ilgim var.
Ayrıca, Hollanda'da farklı kültürlerle çalışan bir göçmen olarak, hem göçmenlerin hem de yerel halkın görünmeyen normlar sebebiyle yaşadığı yabancılaşmaya yakından tanığım.
Bu yazıda, bu karşılıklı yabancılaşma halini kişisel ve profesyonel deneyimimle sentezlemeye çalıştım.
Bu sadece bir başlangıç. PART 2 çok yakında.
Bu yazı vesilesiyle benzer konulara ilgi duyanlarla bağlantı kurmak isterim.
Birlikte iletişimde olmak mobilizasyonun gitgide arttığı günümüzde çok değerli.
Inanc Civaz